
Başlarken

Tüm spor dallarında olduğu gibi at yarışlarının da efsane isimleri, kahramanları vardır. Jokeyler, antrenörler, at sahipleri arasında unutulmaz isimler olduğu gibi, buranın kahramanları genellikle safkanlardır. Biz de yarış dünyasının her kesiminden efsane isimleri ve onların öykülerini sizlere aktarmak amacındayız.
Yazı dizimize, hipodromlara en çok izleyici çekmeyi başaran Seren I ile başlamayı uygun bulduk. O yıllarda müşterek bahislere katılabilmenin güçlüğü, TV yayınlarının olmayışı gibi etkenler hipodromlara gelen yarışsever sayısını arttırıyor olsa da, sadece bazı safkanları izlemek için gelip, onlar koştuktan sonra hipodromdan ayrılanları da azımsamamak gerek.
Jokeyler, antrenörler ve yarış dünyamızın önde gelen isimlerinin ortak görüşü, Seren I’in ülkemizde yetişen en iyi thoroughbred’lerden (İngiliz Atı) biri olduğudur.
Reşat Köstem
Küllerin Doğan Şampiyon: SEREN I

Seren I’in öyküsünü anlatmaya 70’li yıllardan başlamak gerek…
Kemal Esmer, o yıllarda damızlık bir kısrak için “iyi para” sayılacak 22 bin liraya Karanara’yı satın alır. Karayel-Karanara eşleşmelerinden 1978 yılında Karaceylan, 1979’da Karaok ve 1980 yılında da Seren I doğdu. Eliyeşil’lerin Çukurova Çamtepe ve Konya Ereğli’deki haralarında doğup, büyüyen bu üç tayın da yetiştiricisi Kemal Esmer’di.
Kırk Yıl Önceki Atçılar…
Karanara’nın ilk iki tayı tam bir hayal kırıklığı…
Karaceylan 1980 ve 81 yıllarında koştuğu üç yarışta da varlık gösteremedi ama 1988 yılında Serdarbey’i ve sonrasında da koşu kazanan yavrular veren, iyi bir kısrak oldu. Karanara’nın ikinci yavrusu Karaok ise hiç koşmadı. 1980’de kahramanımız Seren I dünyaya geldi. Kemal Esmer bir yıllık aradan sonra, 1981’de Karanara’yı bu kez Kılıçaslan’a çekti ama ilk taylarıyla yaşadığı şanssızlıklar onu yetiştiricilikten soğutmuştu. Sadık Eliyeşil’e:
- Sadık Bey, bu üç tayı da yetiştirmemde bana çok yardımcı oldun, teşekkür ederim ama artık vazgeçiyorum. Yeni doğan tayı da (Seren I) koşmaya çalışacağım. İstersen kısrağı karnındaki yavrusuyla birlikte sana vereyim.
- İsterim, kaça satarsın?
- Ne parası, bana bugüne kadar az mı kolaylık gösterdin? Kısrak artık senindir, hayırlı olsun…
Kemal Esmer Karanara’yı, karnındaki Kılıçaslan tayı ile birlikte Sadık Eliyeşil’e böyle hediye etti. 1982’de doğan dişi tay Flöre, bir yıl sonraki erkek tay, Kapkara… Kapkara’nın doğduğu yıl, onun ana-baba kardeşi Seren I de ortalığı kasıp, kavurmaya başlamıştı…
Bu gelişmeler sonrası Sadık Eliyeşil; “Kemal Bey, ilk iki tayda şansın yaver gitmedi ama Seren müthiş bir at… Bana verdiğin kısrakla hem Seren’in ana baba kardeşine, hem de de güzel bir dişi taya sahip oldum. Şimdi de ben sana teşekkür ediyorum. Bu kısrak senin hakkın” diyerek Karanara’yı geri verir. Kemal Esmer, yeniden sahibi olduğu Karanara’dan sonraki yıllarda Serin, Seren II, Sağanak, Hovarda I gibi çok iyi yavrular aldı…
O yılların atçılığı, daha doğrusu o yıllarda atçılar böyleydi…
Adı Neden Seren Oldu?
Seren I, 8 Nisan 1980, babası Karayel 8 Nisan 1970 doğumlu. Baba ile oğulun doğum günlerinin aynı olmasına ilginç bir rastlantı diyerek devam edelim… Kemal Esmer’in ilk iki taya, baba ve analarının adlarından esinlenerek “karalı” isimler verdiğini görüyoruz ama üçüncüde bundan vazgeçip, tayın adını Seren koyuyor.
Mehmet Esmer, babasının “sadık” bir Tercüman Gazetesi okuru olduğunu söylüyor. Kemal Esmer’in Tercüman gazetesi tutkusu, yayımladığı tarihi tefrikalardan kaynaklanıyordu. Mehmet Esmer; “Babam bu tefrikaları hiç kaçırmadan, bir solukta okurdu” diyor. O yıllarda, Murat Sertoğlu’nun yazdığı pehlivan öykülerini bilir misiniz? Kel Aliço rakibine boyunduruğu takar, köprüye getirmesi yaklaşık yedi gün sürerdi. Üstat ne anlatırdı ama… Gerçekten de nefes almadan, bir solukta okurdunuz.
Turgut Reis, Barbaros Hayrettin Paşa, Piri Reis gibi Osmanlı Donanma komutanlarının anlatıldığı bir tefrikada denizcilik deyimi olan “Seren” sözcüğü Kemal Esmer’in gözüne takılır.
“Seren: Yelkenli gemilerde üzerine dört köşe yelken açmak ve işaret kaldırmak için direğe yatay olarak bağlanan gönder” diye tanımlanıyor.
Kemal Esmer yeni doğan tayı için aradığı ismi bulmuştu; “Bu tayın adı Seren olsun…”
İyi Bir Başlangıç…
Seren I, 1982 yılının en iyi iki yaşlı tayları arasında gösteriliyordu. İlk koşusunu kazanmayı başarıp, daha sonra katıldığı beş açık koşuda da ikinci kaldı.
Kraliçe II. Elizabeth ve Çaldıran koşularında Esmerim’e, Sakarya Koşusu’nda Daystar’a geçildi. Burhan Karamehmet Koşusu’nda Kartal, kendinden yaşça büyük rakipler arasında koştuğu Atıf Esenbel Koşusu’nda da Moon Angel, Seren I’i ikincilikte bırakan isimler oldular.
Tayların o yıl içindeki performanslarına göre belirlenen Serbest Handikap’ta Esmerim 63 kilo ile ilk sırayı alırken, Seren I 62 kiloyla, yine ikinci sıradan kurtulamamıştı…
İki ve üç yaşlı dönemlerinde Seren I’in jokeyi olan Kazım Yıldız; “Yarış hayatına başladığında, sürekli gelişiyor ve mesafe istiyordu. İki yaşlılığında bunun için zorlandı” diyor.

Seren I Gerçeği…
Seren I, ertesi yıl gerçek gücünü göstermeye başladı. 62 kiloyla katıldığı Orhan Meker Serbest Handikapı’nı altı kilo verdiği Armağan II’yi geçerek kazandı. Erkek Tay Deneme Koşusu’nda Seren I ile Daystar en geride bekleyip, tam bir düzlük yarışı yaptılar ve bu mücadeleden Seren I yarım boy farkla galip ayrıldı. Sait Akson Koşusu’nda taktikler değişti ama sonuç değişmedi. Kazanan yine Seren I olurken, yarım boy geride Daystar ikinci…
Artık Gazi Koşusu’nun öne çıkan isimleri belliydi: Seren I ve Daystar…
Bu önemli koşuda startla birlikte Kartal liderliği aldı ama Kısrak Koşusu Galibi Melengiç 1200’de onu yakaladı. Son 800’de de, bu kez önde Melengiç, hemen arkasında Armağan II, Daystar ve Seren I sıralandılar.
Mehmet Esmer; “son 600’de bu at sanki değişiyordu” diyor. Gazi Koşusu’nda da böyle oldu…
İşte o son 600’de “değişen” Seren I, 400’de Armağan II’yi yakaladı ve son 100 metreye girilirken, birinciliği garantileyip 5 boy farkla zafere ulaştı. Artık yaşıtları arasında en büyük Seren I’di… Gazi Koşusu öncesi, solunum yollarından rahatsız olduğu ve sürekli öksürdüğü söylenen Seren I, o güne kadar böylesine kolay bir koşu kazanmamıştı…
Triple Crown
Yaşıtlarına üstünlüğünü kabul ettiren Seren I, Gazi Koşusu sonrası katıldığı beş açık koşuyu da kazanırken, yaşça kendinden büyük rakiplerini de geride bırakmaya başlamıştı. Artık üçlü tacı takmaya (Triple Crown) bir adım kalmıştı: Ankara Koşusu.
Diğer spor dallarını bilemem ama at yarışlarında Triple Crown, hayalleri de aşan bir şey…
Bir tayın Triple Crown yapabilmesi; Usain Bolt’tan, 100 ya da 200 metrenin yanı sıra, 1000 ve 5000 metrelerde de koşup, hem de en iyileri geçerek, kazanmasını beklemek gibi bir şey…
Ve bu şansı ona bir kere veriyorsunuz. Değil Usain Bolt, 007 James Bond olsa bunu yapamaz…
Atların da gerçek performanslarını yansıtabilecekleri mesafe sınırları var. 1600’de koş kazan…
2400’de koş kazan… Yetmedi, 2800 ya da daha uzun mesafede de, en iyileri geçerek yine kazan…
Bunu başarabilecek atın, doğuştan bazı yeteneklere sahip olması gerek. İdmanla, hazırlıkla olacak iş değil… İşte bundan dolayı Triple Crown yapanlar, diğer şampiyonlarından, her zaman bir adım önde olurlar.
Çünkü “şampiyon” olmak başka, “kahraman ya da efsane” olmak başka bir şey…
Ankara Koşusu’nda Seren I’in “işi şansa bırakmak” istemediğini açıkça gördük. 2800 metrelik koşunun daha ilk metrelerinde liderliği alarak tempoyu yükseltti. Böylece rakiplerini de hızlanmaya zorluyordu.
Kazım Yıldız; “Temposunu bulduktan sonra, adeta akar giderdi” diyor. Daha 800’de Esmerim’den liderliği alıp, koşuyu kolaylamıştı. Bu inanılmaz güç, kahramanımıza Ankara Koşusu birinciliği ile birlikte üçlü tacı getirdi…
Küllerinden Doğan Anka Kuşu…
Seren I, Ankara Koşusu sonrası, ciddi sakatlığı nedeniyle pistlerden 11 ay uzak kaldı. O’nun için “artık bitti” dediler. Bitmedi, geri döndü, üç yıl daha koştu. Bu üç yıllık süreçte; katıldığı 19 koşuda, 13 birincilik, 3 ikincilik, 2 dördüncülük elde etti. Bu üç yıllık süreçte; 3 Başbakanlık, 2 Türkiye Jokey Kulübü Kupası Koşusu kazandı. Dönüşü gerçekten de muhteşem olmuştu…
Seren I ile katıldığı 12 koşuda 9 birincilik, 2 ikincilik elde eden Süleyman Akdı onu unutamıyor; “Çok farklı bir attı, adeta insan gibi. Geçileceğini anlayınca, rakibine yaslanır, zorluk çıkarıp, geçmesine izin vermek istemezdi. Hani elinden gelse çelme takacak…
Hiç unutmadığım bir huyu da, her kenterinde 1400’e gelince durup pislemesiydi. Galoplarda bunu yapmamasına hayret ederdik. Zaten o hızla dursa, mutlaka sakatlanırdı. Çok akıllıydı…”
Mehmet Esmer de şunları söylüyor; “Aslında uysal bir attı ama arkasında yürümeyeceksin, hemen çifteyi patlatırdı. Ata göre koşar, mücadeleden yılmaz ve çok inatçıydı…
Bir özelliğini de Süleyman Akdı sayesinde fark ettim. Hiç unutmuyorum, bir gün “şunun gözlerine bak” dedi. Adeta kan çanağı gibi olmuşlar ve gözleri dışarıya fırlayacak gibi bakıyordu… Yüzlerce atla ilgilendim; hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. Koşu öncesi sanki rakiplerine korku salmak için, öyle heybetli bakardı ki, tarif edemem…”
Ve Hazin Son…
1986 yılında kazanılan Boğaziçi, Türkiye Jokey kulübü ve Başbakanlık koşuları sonrası hedefte Fevzi Çakmak Koşusu vardı. Sonrasını Süleyman Akdı’dan dinleyelim;
- Başbakanlık Koşusu sonrası, Fevzi Çakmak Koşusu’nun hazırlıklarına başlayacağız. Sabah idman için bekliyorum ama getirmediler, at sancılanmış. Ertesi sabah yine yok. Ben o dönem Özdemir (Atman) Bey’in atlarına da biniyorum. Durumu anlatıp, ata bakmasını rica ettim. Özdemir Bey’le birlikte ahıra gittik. Atın göz kapaklarını açarak gözlerine, üst dudağını kaldırıp diş etlerine baktı ve bana dönüp, “Süleyman ne yazık ki bu atı kaybedeceğiz. Bağırsakları düğümlenmiş” dedi. Unutulmaz bir şampiyon, sessiz, sedasız göçüp, aramızdan gidiyordu.
Özdemir Atman’ın tanısı doğru çıktı ve Seren I, tüm çabalara rağmen ertesi gün bağırsak düğümlenmesinden öldü. Onun istatistikleri, aslında her şeyi anlatıyor:
5 yıl süren yarış yaşamı, 36 start, 24 birincilik, 9 ikincilik, 2 dördüncülük…
Süleyman Akdı; “İki atın hiç yavru vermeden ölmesine yanarım. Bunlardan birisi Yavuzhan, diğeri de Seren I…” derken o kadar haklı ki…
seren 1,cartegena,hafiz,tünkut,albatur,gürbatur,erbatur,demirkir,final,bahadir 1,al-isik,v.s,v.s… bizim ilk atciligimizin atlari 1983-1984 ve sonrasi ve bugüne degin yasanan bir sevda ve destan;bizi mutlu ettin bugüne giremedim gitti eskilerde donup kalmis gibiyim;gerek insani degerler,gerek mahsumiyet ve hosgörüsüyle o huzura hasret ,bugünlerinde esenliklere dair olmasi dilegiyle.
Elinize sağlık.., bize çok değerli bir maziyi hatırlattınız ve yaşattınız.
Teşekkürler Reşat Bey..,
Devamını sabırsızlıkla diğer efsane atlarımız icin bekliyorum özellikle efsanelerimizin fotografları çok az veya biz ulaşamıyoruz
Ayrıca böyle bi calışmada yapsanız mesela haftalık fotograflar şeklinde güzel olabilir kanımca saygılarımla
Güzel bir yazı olmuş. Bu tarz yazılarn devamını bekeriz.
Reşat Bey kardeşim
Ellerine sağlık…Harika bir yazı..yorum…Hatıralar canlandı
Teşekkürler…Saygılar
Sabırla sonuna kadar okudum,cok.memnun kaldim.. teşekkürler
.
Çok güzel bir yazı olmuş , seren de kapkarada aygırlık yapamadılar, benim en çok üzüldüğüm ise karayelin hiç bir aygır temsilcisinin kalmaması , kısrak babalığı yaptığı aygırlar vardı, onlarda öldüler …
Yavuzhan gecildi.bild pilot gecildi.yarimkan turbo bile gecildi.bu atlara hikayeler yazdilar filmler cevirdiler.eee hani hic gecilmeyen tunca onunla ilgili yazi varmi ,yok.illaki buyuk ekurilerin mi atlari yazilacak.boş muhabbet olmus yazi
En sevdiğim yarış atı idi Seren1 ..Harika yazı olmuş teşekkürler.. Eminim sizde Seren1 ile ilgili çok güzel anılar vardır yazmadığınız