
Türk sporunda büyük önder Atatürk‘ün adına düzenlenen yarışmalar ve futbol maçları, hiç kuşkusuz çok ayrı bir anlam ifade eder. Daha önce duymuş muydunuz bilmiyorum ama bu yarışmaların arasında en eskisi, 1927 yılından beri yapıla gelmekte olan Gazi Koşusu’dur.
Ve hepimizin bildiği gibi Gazi Koşusu bugün de Türk atçılığının en büyük ve en önemli yarışı niteliğini korumaktadır. Büyük Atatürk‘ün izniyle yapılmaya başlanan Gazi Koşusu, onun ölümünden sonra da hiç aksamadan bugünlere dek sürdürülmüştür.
Hiç kuşkusuz Atatürk’ün Hipodroma gelerek at yarışlarını izlemesi, ülkemizde yarışçılığın gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. Ünlü İtalyan mimarı Viotti Violli tarafından yapılan modern Ankara Hipodromu da, Atatürk’ün emir ve direktifleriyle inşa edilmişti. Türkiye’de atçılığı ve yarışçılığı teşvik amacıyla kurulan Yarış Islah Encümeni de yine Atatürk’ün büyük desteğini görmüştü.
Ulu önder bu encümenin ricası üzerine adına 1926 yılında bir Gazi Koşusu’nun yapılmasına sevinerek izin verdi. Böylece Türk yarışçılık dünyasının en önemli klasik koşusu olan Gazi Koşusu, 1927 yılından bu yana Türk yarışçılığına renk katmaya başladı.
İngiltere yarışçılık aleminde Derby ne ise, bugün Türk Yarışçılığında da Gazi Koşusu odur ve bu önemli koşu 1927 yılından bu yana aralıksız gerçekleştirilmektedir.
Yarış dünyamızın en büyük klasiği olan Gazi Koşusu’nun armağanı, Atatürk’ün at üzerindeki gümüş heykelidir. Ünlü heykeltıraş Şadi Çalık‘ın eseri olan bu heykel 1970 yılından beri Gazi Koşusu galiplerine verilmektedir.
Atatürk son olarak 18 Ekim 1936 günü Ankara’da at yarışlarını izlemişti. Hipodromu dolduran büyük halk kalabalığı gelişlerinde olduğu gibi gidişlerinde de Ata’ya karşı içten kopup gelen büyük sevgi gösterilerinde bulunmuştu.

10 Haziran 1927 ve Neriman
Ankara’nın modern bir başkent haline getirilmek istendiği günlerde Mustafa Kemal burada at yarışlarının da yapılması gerektiğine inanır. İlk yarış, ahşap bir tribünü olan, derme çatma bir pistte koşulur ve mücadeleyi İstanbul’dan gelen Neriman kazanır. Bakın, atçılıkla ilgili çeşitli kitapları bulunan yazar Eser Tutel, ilk Gazi Koşusunu nasıl anlatıyor;
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde, 1923 yılını izleyen ilk on yılın bir başka önemi vardır. Devrimlerin kısa aralıklarla birbirini izlediği o yıllar, aynı zamanda günlük yaşamımızı renklendiren pek çok ilk’in yaşandığı yıllardır.
İlk millî futbol maçımız 1923’te oynanır. Yine 1923’te Türk Seyyahin Cemiyeti (Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu) kurulur. 1926’da ‘Karadeniz’ gemimiz ilk kez sergi seferine çıkar. 1927’de ilk nüfus sayımı yapılır. 1929’da Feriha Tevfik Hanım ilk ‘Türkiye Güzeli’ seçilir, ilk filmlerimiz o yıllarda çevrilir, ilk dans mekteplerimiz yine o yıllarda açılır. Düzenli bir program uygulanarak yapılan ilk modern at yarışları da 1927 yılından itibaren Ankara’da koşulmaya başlanır.
Aslında at yarışları, yukarda sıraladığımız ‘ilk’lerden asla daha az önemli bir etkinlik değildir! Cumhuriyet’in ilk yıllarında da, gerek yurt savunmasında, gerek ulaşımda atın büyük önemi vardır. Ne yazık ki, Kurtuluş Savaşı’nın ardından, işgal kuvvetleri işe yarar atların büyük birçoğunu alıp götürdüklerinden, at yetiştiriciliği büyük bir darbe yemiştir. Bu nedenle, devlet eliyle yurttaki at ırkını bir an önce ıslah etmek, at sayısını çoğaltmak, atçılığın yayılmasını sağlamak gerekmektedir.
Cumhuriyet ile birlikte, eski haraların yenilenmesine girişilir. Bu arada pek çok yerde yeni aygır depoları açılırken, özellikle Irak, Suriye gibi güney komşularımızdan gerçekten çok kaliteli, çok güzel safkan Arap damızlıklar satın alınarak bu yetiştiricilik merkezlerine dağıtılır.
Atçılarımız safkan İngiliz atıyla ancak 1922’de karşılaşırlar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, gerçek yarış atı olan safkan İngiliz atlarının sayısı, yok denecek kadar azdır. Safkan İngiliz atı olmadan da yarışçılık ne kadar yapılabilir ki…
O günlerde Atatürk’ün yol göstermesiyle Başvekâlet’e bağlı olarak Yüksek Yarış ve Islah Encümeni adıyla bir komisyonun kurulduğunu görüyoruz. O dönemde Başvekil, İsmet (İnönü) Paşa’dır. Encümenin amacı, adından da anlaşıldığı gibi, yurttaki at ırkını geliştirmektir. Bu encümen, her yıl tekrarlanabilecek bir koşu programı hazırlar. Bu kadarla da kalınmaz, 1927’de, koşturulmak üzere Avrupa’dan birkaç safkan İngiliz yarış atı da getirtir.
O günler, Ankara’nın modern bir başkent haline getirilmesi için yoğun çalışmaların sürdürüldüğü yıllardır. Atatürk, modern bir başkentte at yarışlarının da yapılması gerektiğine inanmaktadır.
Atçılıkla o günlerin önde gelen devlet adamlarının, askerlerinin, eşraftan kimselerin yakından ilgilenmesini istemekte, genç atçılara örnek olması için, başta kendisi olmak üzere, yakınlarına yarış atları aldırmakta, onların at koşturmalarını teşvik etmektedir.
Evet; yıllık bir koşu programı hazırlanmış, ayrıca yarış atları da getirtilmiştir. Ama yeni yeni gelişmekte olan başkent Ankara, henüz at yarışlarının yapılabileceği bir hipodromdan yoksundur. Başkente en kısa zamanda bir yarış yeri yapılması gerekmektedir. Yarış yeri için, Bahçelievler’e giden yol üzerinde, Tayyare Meydanı diye de bilinen, o zamanlar Muhafız Alayı erlerinin talim yaptığı düzlük uygun görülür. Daha sonraları burada Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun binası yer alacaktır.
Meydana ancak 1.800 metrelik bir pist sığdırılabilir. Bitiş çizgisinin karşısına çok basit bir ahşap tribün, yanına barakalar halinde tartı yeri, yetecek kadar müşterek bahis gişesi ve de bir küçük büfe yerleştirilir. Jokeylerin soyunmaları, atların gölgede tutulmaları için askerî çadırlar kurulur. Pist ise, seyrek çimenle örtülü toprak halindedir. Atlar burada sol yanla koşacaklardır; yani tribünlerin önünden, soldan sağa doğru geçeceklerdir.
Pistin ilk dönemeci, İmalat-ı Harbiye tesislerinin duvarı yüzünden biraz daralmaktadır. Atlar karşı düzlükte biraz yokuş yukarı koşacaklar, sonra da Gazi Muallim Koleji’ne doğru hafif bir şekilde aşağıya ineceklerdir. Daha sonra, hayli dik bir viraj ve 400 metrelik bir finiş…
İşte Ankara’nın ilk hipodromu, yoktan var edilircesine yapılıp bitirilen böyle bir hipodromdur. Yarışların “Reisicumhur hazretlerinin himayesinde” ve “Başvekil İsmet Paşa’nın riyasetinde” yapılacağı ilan edilir.
İşte, ilk modern at yarışları 1927’de bu koşullar altında, böyle bir pistte, ahşap bir tribünü olan, yer yer kurulmuş çadırlarla hizmet veren bir yarış yerinde koşulmaya başlanır.
İlk koşu 3 Haziran Cuma gününe rastlar. Çünkü o yıllarda da Cuma resmî tatil günüdür.
İkinci koşu günü, ertesi Cuma günüdür ve yalnız mevsimin değil, tüm yılın en büyük koşusu, ‘Gazi Koşusu’ o gün koşulacaktır. Koşu günü, o yıl Kurban Bayramı’nın birinci gününe rastlamıştır. Çoğu kimse İstanbul’a gittiği için şehir boşalmış gibidir. Ayrıca o gün, önemli bir de maç oynanacaktır. Yarış yerine kalabalığı toplayabilmek amacıyla, at koşularının yapılacağı, Ankara halkına önceden duyurulmaya çalışılır. Halka kolaylık olsun diye yarış saatinden önce Taşhan’dan, Anadolu Lokantası’nın önünden otobüsler kaldırılacağı ilan edilir. Giriş, ‘hususî mevki’ için 5, ‘birinci mevki’ için de 1 lira olacaktır. Duhuliye ise sadece 25 kuruştur.

Gazi Koşusu, İngilizlerin dünyaca meşhur Derby yarışının muadili olan büyük bir koşudur. Kısacası, Gazi Koşusu Türkiye’nin Derby’sidir. İngiltere’de bu yarışın, yalnız üç yaşlı erkek safkan İngiliz taylarına mahsus olmasına karşılık, bizde henüz yeterince üç yaşlı tay olmadığı için, üç ve yukarı yaşlı İngiliz erkek ve kısraklarının girebileceği bir yarış olarak düzenlenmiştir.
Başlangıçta, Gazi Koşusu 2 bin metre mesafeli bir handikaptır. Yani daha güçlü atların daha ağır sıklet taşımaya mecbur edilerek güçsüz atların kazanma şansının artırıldığı bir yarıştır. Koşunun ikramiyesi 2 bin liradır. Yarışa kaydedilen dört attan yalnız ‘Fama’ Ankara’dadır. Öteki üç at İstanbul’da aranıp bulunur. Atların trenle Ankara’ya getirilmesi sağlanır.
Halkın yarışlara ilgi duyması amacıyla atlar, eski Ankara tren istasyonunda davul zurna çalınarak karşılanır. Her yer şenlik havası içindedir. ‘Neriman’ı Ankara’ya cokeyi İhsan (Atçı), ‘Barantom’u Hakkı Bey (Eray), ‘Bolandist’i de bizzat sahibi, yani 1917’de Rus İhtilâli sonrasında Beyaz Rusya’dan göçmen olarak kaçıp Türkiye’ye sığınan Dr. Seferof getirmiştir.
Varış Hakemleri Heyeti Ankara Valisi Mehmet Atıf Bey’den, Belediye Başkanı Asaf Bey’den ve Tümen Komutanı Kâzım (Özalp) Paşa’dan oluşmaktadır. Komiserler heyetinde ise, ‘Reis’ olarak Millî Müdafaa Vekili Recep Peker Bey ile yardımcıları sıfatıyla İzmir Mebusu ve CHP Kâtib-i Umumisi Saffet (Arıkan) Bey, Başvekâlet yaveri Atıf (Esenbel) Bey, Baytar Bnb. Cemal beyler vardır. Müfettiş ise Muhafız Kıtası Kumandanı İsmail Hakkı (Tekçe) Bey’dir.
Görüldüğü gibi, genç Cumhuriyet’in yönetici kadrosu, at yarışlarının da yöneticileri arasında yer almaktadırlar.
Yarışlar saat 15.00’te başlayacaktır. Beş dakika kala, “Reisicumhur hazretlerinin yarış yerini şereflendirmesi” yarış yerinde hazır bulunanların heyecanına heyecan katar. Başvekil İsmet Paşa, Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa ve vekiller, protokol sırasına göre tribündeki yerlerini almışlardır. Zilin çalması, yarışların başlayacağına işaret etmektedir. Gazi Koşusu, o günün ikinci koşusudur. Dört atın katılacağı bu büyük yarışın iki favorisi vardır: Bu işlerden anlayanlar koşuyu ya Neriman’ın ya da Fama’nın kazanacağı görüşündedirler.

Jokeyler padokta atlarına binip numara sırasıyla piste çıkarlar. Start yerine gidip bir hizaya gelirler, sonra da kampananın çalmasıyla ileri atılırlar. İlk Gazi Koşusu başlamıştır! Ama bu arada, nasıl olduysa, Fama biraz geç çıkmıştır. Neriman hemen başa geçer, rakipleriyle arasını açmaya çalışarak koşmaya başlar. Üç at da hızla önden kaçan Neriman’ı yakalamak için tüm güçleriyle peşinden gelmektedirler.
İlk bin metreyi Neriman önde, Fama üçüncü durumda geçer; 500 metre kadar sonra Fama ikinci durumda geçer. Mesafe ilerledikçe Fama arayı daha da kapatmaktadır. Neriman’ın sağrısına sokulmuş, derken farkı yarım boya indirmiştir, hatta neredeyse baş başa gelmek üzeredir. Ama yarış biter! Neriman yarışı birinci bitirirken Fama onun ancak bir baş kadar gerisindedir. Koşu birkaç metre daha uzun olsa, belki onu geçecektir bile… Yarışı Neriman kazanır ama asıl ilgiyi çeken at, starttan geç çıkmasına karşın arayı kapatıp ikinci gelen Fama olur.

Bu büyük yarış o günden beri hiç aksamadan her yıl tekrar edilir. 1928’deki 2. Gazi Koşusu’nu Atıf Bey’in (Esenbel) ‘Primerol’ adlı atı, 1929’daki 3. Gazi Koşusu’nu Celâl Bayar’ın ‘Cap Griz Nez’ adlı atı, dördüncü Gazi Koşusu’nu da İsmet (İnönü) Paşa’nın ‘Olga’sı kazanırlar.
Safkan İngiliz atı yetiştiriciliği hızla geliştiği için, bu büyük koşuya katılacak atlar için 1932’den itibaren kısıtlama getirilir. Koşuya artık yalnız üç yaşlı erkek ve dişi yerli taylar girebileceklerdir. Mesafesi de İngiliz Derby’sindeki gibi 1.5 mile, yani 2.400 metreye çıkartılır. Kazanan ve dereceye giren at sahiplerine verilecek ikramiye de o yılın koşullarına göre hemen her yıl artırılır.
Ankara’nın ilk hipodromunun kısa zamanda yetersiz kalması ve yerine 1936’da büyük Ankara Hipodromu’nun inşa edilmesiyle, bütün yarışlar bu yeni hipodroma alınır. Böylece Gazi Koşusu da bu yeni hipodromda koşulmaya devam eder. Bu hipodromun da yıllar sonra, 1979 sonunda kapatılması üzerine, ertesi yıldan itibaren bu büyük koşunun İstanbul Veliefendi Hipodromu’nda koşulmasına başlanır.
26 Haziran 2022 Pazar günü Gazi Koşusu’nun 97’incisi koşulacaktır.
İşte Gazi Koşusunu Gazi Koşusu yapan ruh budur…
Bu önemli koşu Atatürk’ün camiamıza bıraktığı çok değerli bir mirastır…
Anlayacağınız sadece 3 yaşlı İngilizlerin hayatlarında bir kere koştukları bir yarış değildir!
Yazan: Atahan Zilcioğlu
Yararlandığım kaynaklar; Popüler Tarih dergisi, Akademik Spor dergisi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Yayınları…