
Otoriteler tarafından dünyanın halihazırda faal en iyi atı olarak gösterilen ve en yakınında İstanbul Üniversitesi Atçılık Meslek Yüksekokulu mezunlarından Umut Ödemişlioğlu’nun bulunduğu şampiyon kısrak Winx (Street Cry – Vegas Showgirl, Al Akbar), 2 Mart 2019 Cumartesi günü start aldığı G1 Chipping Norton Stakes’i her zamanki jokeyi Hugh Bowman ile 1600 metre çim pistte 1’33”17’lik bir derece yaparak kazanırken, hem galibiyet serisini 31’e taşıdı, hem de 23’üncü Grup 1 zaferine ulaştığı bu birincilik ile daha önce 22 ile Hurricane Fly’a ait olan “Dünyada en çok G1 kazanan yarış atı” unvanını da eline geçirmiş oldu.
Antrenör Chris Waller koşu sonrası yapmış olduğu açıklamada, “Winx piste çıktığında kalbim atmaya başlıyor ve güvenli bir şekilde potoyu geçtiğinde ise normale dönüyor. Güneşin batışını görebiliyorum. Umarım iki yarış daha yapabiliriz. Winx bir süperstar. Çok özel biri o.” dedi.
Kariyerinin 41’inci startında üst üste 31’inci, toplamda ise 35’inci birinciliğine ulaşan 7 yaşındaki şampiyon kısrağın, bundan sonra muhtemelen 23 Mart 2019 günü gerçekleştirilecek olan G1 George Ryder Stakes’te ve sonrasında da 13 Nisan’daki G1 Queen Elizabeth Stakes’te koşması bekleniyor.
Avustralya’da dişi safkanların olağanüstü başarılı olması tesadüf de olamaz, şans da olamaz…
Hem Winx hem de Black Caviar isimli kısraklar genetik bilimi açısından incelenmeli diye düşünüyorum, büyük ihtimalle de yapılıcaktır…
Meraklı atçılar büyük kalp geni teorisi (Large Heart Gene) hakkında yazılmış “X-Factor” isimli kitabı okumuştur, bu kitapda yarış atlarında büyük kalp ile ilgili X-Kromozon geninin annenin kan hattından geldiği örnekler ve bilimsel tespitler ile anlatılmakta ve örnek olarak da soy kurucu Secretariat’ın normal bir yarış atının sahip olduğu kalbin 2.5 katı büyüklüğünde kalbi ele alınmaktadır.
Özet olarak söylemek gerekirse; Avustralya’da sadece at yarışı organizasyonu yapılmıyor, üniversitelerde araştırma projeleri olarak yarış atı genetiği üzerine birçok bilimsel çalışmalarda yapılıyor, dolayısıyla yarış atı genetik biliminin derinlerine inmiş olan Avustralya’da dişi safkanların olağanüstü başarı olması bana göre beklenen sonuçtur.
Umarım bakkal dükkanı gibi atçılık yüksek okulu açan Türk üniversiteleri de atçılık üzerine bilimsel çalışmalar yaparlar, özellikle arap yarış atı genetik haritası oluşturarak soy tartışması nedeniyle mahkemelere düşen arap yarışçılığını tekrar pistlere yani er meydanına geri döndürürler diye umut ediyorum.
İkinci olarak; Ölen şampiyon safkanların gömülmeyip araştırma amaçlı kullanılması için kadavralarının üniversitelere verilmesini öneriyorum, belki meraklı bir bilim insanları çıkıp atçılığımız açısından faydalı bilimsel araştırmalar yapabilirler…
Yorumumda büyük kalp geni teorisinden (Large Heart Gene) bahsettim, altını kalın çizgiler ile çizerek dikkatinizi çekmek istediğim mesaj; X-kromozon ile anneden geçen bu genetik teorisi Avustralya’da geliştirilmiştir…
Hayvan sağlığı, özellikle at sağlığı konusunda üretilen birçok ilacın, tetkik ve teşhis cihaz patent haklarının da Avustralya’ya ait olduğunu belirtmekte fayda var.
Sonuç olarak; Avustralya’da gerçek anlamda endüstriyel atçılık yapılmaktadır ve atçılık ile ülke ekonomisine sadece müşterek bahis kesintileri ile değil, katma değeri olan yatırımlar, bilimsel araştırmalar, patent hakları ve vasıflı insan gücü yetiştirmek açısından da ciddi katkılar yapılmaktadır, bana göre atçılığımızın geleceği açısından Avustralya atçılığı örnek proje olarak düşünülmesi gerekir. Özellikle kuzey-güney yarımküre yani yaz-kış sezonunu hem yarışçılık hem de yetiştiricik açısından ortak projeler ile bir fırsata dönüştürebiliriz diye düşünüyorum.
süha bey büyük kalp teorisine göre büyük kalpli aygır ve kısrakların yaşam süresi diğer atlara göre daha kısa mı bu konuda bir bilginiz var mı,araştırmalarda daha kısa olduğu konusunda anlamlı sonuçların olduğu aklımda kalmış bir de böyle nadide isimlerin yetiştiriciliğe neden ayrılmadığı, kan hatlarının,miraslarının kalıtımlarının uzun yarış yaşamı nedeniyle azalacağını düşünüyorum, bir de ne yazık ki ülkemizdeki masraflar ve yarış ikramiyelerinin düşüklüğü(en azından avustralya ile kıyaslanamayacak kadar düşük) nedeniyle atçılığın ülkemizde gelişmesi ve yatırım yapılabilir bir halinin kalmadığını düşünüyorum.
Sayın Evren Ocak,
Büyük kalp sahibi aygır ve kısrakların ömrü kısa demek doğru değil, çünkü 300.000 US $ ile dünyanın en pahallı aşım bedeli ile aygırlık yapan A. P. Indy 31 Mart 2019’da 30 yaşına girecek, A. P. Indy 2011 yılına kadar 18 yıl aşım yapan safkan “Double Copy Mare” büyük kalp genine sahip yani safkanın hem anne hem de baba hattındaki annelerinde büyük kalp geni var, safkan Amerika’da 2003 ve 2006 yılında en başarılı aygır seçilirken 2015 yılında yılın kısrak babası seçildi, kısacası büyük kalp genine “Double Copy Mare” olarak sahip bir aygır şuan 30 yaşına girmek üzere, zannederim büyük kalp ile yaşamın süresi arasında ilişki olmadığını bundan daha iyi gösteren bir örnek olmaz.
Ülkeler arası atçılık mukayesesini ikramiyeler, masraflar gibi ucu açık parametreler üzerinden mukayese ederseniz yanlış tespitlere varırsınız ve çözümlerde yanlış olur.
Atçılığımız ile futbolumuz aynı kaderi paylaşıyor, her ikisinde de parayı verince işler yoluna girecek ve başarı gelecek zannediyoruz. Avustralya atçılığının örnek alınmasını söylerken dikkati çekmek istediğim nokta şuydu; kurumsal bir sistem kurmadan yani sağlam temeller atmadan sürdürülebilir başarı yakalayamazsınız, temeller alaylı bir eğitim ve öğrenim ile olmaz, dolayısıyla ayağı yere basan doğru eğitim projeleri yaparak atçılığımızı geliştirebiliriz, bu konu çok detaylı olduğu için fazla derine inmeden birkaç öneri ile bitirmek istiyorum;
1. İnsan faktörünü ıskalıyoruz yani sistematik ve sürekli iyileştirilen bir eğitim sistemi ile sektöre konusunda uzman elemanlar kazandırmalıyız ve gelişimlerini denetleyerek sürdürülebilir performans üretmelerini sağlamalıyız.
2. Marketi olmaya sektör gelişemez, dolayısıyla at satış organizasyonu kar amacı güden profesyonel bir yapıya acilen dönüştürülmeli, eğer bunu başarabilirsek satışlardaki bugün yaşanan güvensizlik algısı değişecek ve pazara hareket ve bereket gelecek, güven ortamındaki olumlu hava yetiştiricilerin yatırım bütçesine ve kalitesine de yansıyacaktır.
3. Atlarımızın yarış kariyerleri öncesi alması gereken temel eğitimi konusundaki başarısızlığımız uluslararası yarışlarda açıkca görülmektedir, “tay kırma” denilen tayın ilk adım eğitimlerinin nasıl ve kimler tarafından yapıldığını bir görmenizi isterim, aslında bizim atlarımız kahraman atlardır çünkü taylık döneminde linç edilmelerine rağmen aslanlar gibi koşmaya çalışıyorlar, özellikle padokda atlara arkadan bakmanızı öneririm, atların sol ve sağ tarafındaki kas gelişiminde ciddi farklar vardır, atlarımız hep tek tarafa dönerek çalıştığı için rot_balans ayarı bozuk araba gibi yarış içinde gezinirler, çünkü vücut ağırlıkları 4 ayağına dengeli dağılmaz.
Atlarda doğuştan “naturally asymmetrical” yani doğal olan dengesiz bir vucut yapısı vardır, bu yapı genç yaşlarda yapılacak olan dengeli kuvvetlendirme idmanları ile gelişir yani atın sağ ve sol tarafındaki gelişim simetrik olmalıdır ve böylece atın yere doğru basması yani vucüt ağırlığının 4 ayağada eşit dağıtılması sağlanır, bu durumda at kolay yorulmaz ve yüksek tempoda daha uzun mesafe koşabilir ve adım mesafeleri uzar, kısacası atın ve binicisinin ağırlığı 4 ayağına dengeli dağılırsa at kolay sakatlanmaz ve uzun ömürlü olur.
Diğer bir yanlış da; pistlerimizde virajlar vardır, dolayısyla fizik derslerinde öğretilen merkez kaç kuvvetinin etkisi viraj üstünde atlarımız içindegeçerlidir yani atlarımız viraj üzerinde yere dengeli basamadıkları için hız keserler, eğer kesmezlerse düzlüğe çıkarken ya savrulurlar veya ya da düzlüğe çıkar çıkmaz ciddi sakatlık yaşarlar, dolayısıyla tay iken “Bending” yani atın gövde kısmının virajda yarım ay şeklinde bükülmesi eğitimleri yapılır, bu eğitimde atlara arka ayaklarını virajda nasıl basması gerektiği öğretilir.
Özet olarak; Taylarımız temel eğitimlerini hiç almadan veya eksik alarak yarış hayatlarına başlıyor ve bu eksiklikler nedeniyle gelişemiyorlar ve seviye atlayamıyorlar, bu farkı yabancı atlar ile koştuğumuzda açık ve net şekilde görüyoruz, temel eğitimler de önce eğiticiler sonra da atlar eğitilmelidir, şuan malesef eğitimin kelime anlamını dahi bilmeyen kişiler tayları eğitmeye çalışıyor, eğitime ihtiyacı olan bir kişinin atı eğitmesini beklemek her halde sadece bizde olur, zavallı atlarımız koşarken usta hem cinslerinde öğrendikleri ile kendi kendilerine eğitim alıyorlar, atlarımızın hepsi kötü temel eğitim aldığı için kralın çıplak olduğunu ancak uluslararası yarışlara katıldığımızda görüyoruz. O yüzden bıkmadan usanmadan uluslararası yarışlara katılmalıyız, ülkemizde düzenlenen uluslararası yarış sayısını da artırmalıyız ki seviyemizi ve eksiklerimizi görelim, çünkü gelişim rekabet ile olur ve atçılık rekabetten korkmayanların yapabileceği bir iştir.
evet tespitleriniz çok doğru bu konudaki görüşlerinize katılmamak mümkün değil.ancak sadece bu sektörde değil bütün sektörlerde durum aynı.toplumun genel olarak bakışında ve doğru dürüst bir altyapı oluşturmasında mevcut olan genel zihin yapısını değiştirmesi lazım.fakat bildiğiniz gibi toplumların evrilmesi yüzlerce hatta binlerce yıl sürebilir.bu toplum özellikle bizim toplumumuz söz konusuysa bu süre korkarımki dahada uzar.sonuç olarak demek istediğim sadece bu alanda değil bütün alanlarda hayata ve dünyaya bakışımızı değiştirmemiz gerekiyor.bu değişimin olabilme ihtimalinide maalesef göremiyorum.sevgi ve saygılarımla.