RÜZGAR GİBİ GEÇENLER-18 / Tuna, Sava, Volga ve TUNCA…

RÜZGAR GİBİ GEÇENLER-18

Tuna…Sava…Volga ve… TUNCA

Reşat Yurday Köstem

İddiaya girerim, bu bölümde anlatacağım atlar ve onların öykülerine “Zaten ben bunların hepsini biliyordum” diyebilecek bir yarışsever çıkmaz… Ben de istatistikler dışındakilerin çoğunu yeni öğrendim ve sizlere aktarıyorum. Sıraladığım isimleri görünce, “Yazacak at bulamayınca, sıra nehirlere gelmiş” diye espri yapmayın. Birileri çıkıp; “Onlar şampiyon atların adlarıydı” derse, sizin espri de güme gider…

Tunca; Gazi Koşusu kazanan Neriman, ya da ünlü Arap atlarımız Sezgin I, Satvet, Yavuzhan gibi hiç unutulmayacak isimlerden birisi, mutlaka her yarışseverin belleğinde yer etmiştir. Ekürisi Volga II için aynı şeyleri söyleyemem. İzleyenlerin bile, yarışlarından çok şampiyon yavrularıyla akıllarda kaldı. Kendi adıma konuşayım; Volga’yı izledim ve biliyorum ki iyi attı. Yıllar sonra yarış hayatına yeniden bakınca, onun hakkında bilmediklerimi öğrenince, “iyiden çok daha fazla” olduğunu gördüm.

Biz atçılar, söz Tuna ve Sava’dan açılınca, hemen “Oğlum getir şu Büyük Atlası…” demeyiz. Laf aramızda, öğrencilik yıllarımızın o Büyük Atlas’ı, hala var mı? Gerçi bu kadarı da sınıfı geçmek için yetmez… “Tuna ile Sava’yı bilmeyecek ne var? Onların adına her yıl koşu düzenleniyor” diyenlerdenseniz, yine olmadı… Söz ettiğimiz Tuna ve Sava ile adına koşu düzenlenen atlar arasında yaklaşık 40 yıl var. Biraz sabır…

AraÖnce bu ırmak isimlerden başlayalım… Saydıklarımızın tümü,  devlet haralarında yetişmiş safkan Arap atları ve onlara bu isimleri, sahibi yani Talih Özgen vermiş. İsimleri yan yana koyunca ilk aklıma gelen, Talih Özgen’in Balkan kökenli bir aileden geldiğiydi. Coğrafya bilgim kıttır ama Aral Gölü, Ural, Volga ve Aras nehirlerinin Balkanlarda olmadığını da biliyorum. O zaman en doğrusu Talih Özgen’e sormaktı, ben de öyle yaptım; “Bu atlarımın isim babası rahmetli Yüksel Sarıkaya’dır…”  dedi. Yavuz Sarıkaya’nın ağabeyi, Levent Sarıkaya’nın amcası Yüksel Sarıkaya’yı tanır mısınız bilmem, sahada çok sevilen biriydi ve genç yaşta vefat etti. Atçılığının yanı sıra, şampiyonlukları olan iyi bir boksördü. Talih Özgen’le Yüksel Sarıkaya’nın dostlukları, daha eskilere, Ankara’daki Gençlik Parkı yıllarına dayanıyor.

Levent Sarıkaya’nın bununla ilgili bir anısı var; “Talih Özgen’in son dönemlerde aldığı atlar, öncekiler gibi değildi. Bir gün bana [Yüksel Amcan yüzünden atçılığı bırakıyorum] dedi. Sebebini sorunca; [İsim koyduğu atlarımın hepsi iyi koştu, şampiyon oldular. Daha sonra isim sormağa gittiğimde, bendeki isimler tükendi. Artık dükkanı kapattım, başının çaresine bak dedi. Benim koyduğum isimlerle de atlar hiçbir şey koşmuyor…] diyerek dert yanmıştı.” At ismiyle koşar diye, boşuna dememişler…

Atçılığa Merhaba…

Talih Özgen

Öncelikle şunu söyleyelim; Talih Özgen birkaç safkanla, buralardan gelip geçen biri değil. Çoğunu satın alıp, bazılarını da kendisinin yetiştirdiği; 25 Arap, 12 İngiliz atıyla 17 yıl sahada olan bir isim. İlk adımlarını 80’lerin başlarında atıyor. Bu ilginin nasıl başladığını tahmin ediyoruz ama bir de kendisine sorduk: “Mümin Çılgın benim eniştem, onun vasıtasıyla oldu.” Demek ki yanılmamışız…

İlk atları, Sadun Atığ’ın yetiştirdiği Nazlım ve Mustafa. Nazlım 1982 Mayıs, Mustafa da aynı yılın Ekim ayında ilk startlarını alıyorlar. 10 koşu kazanan Mustafa ve 4 koşu kazanan Nazlım’ın, ona “keyif yaptırdığını” söyleyebiliriz. Talih Özgen; “Bunlar handikap atlarıydı ama iyi koştular ve onlardan kazandıklarımla atçılığa devam ettim. Nazlım’ı daha sonra damızlık yapıp, beş yavru aldık.” diyor.

Sahip olduğu İngiliz atları arasında, ona zarar ettirmeyen başka isimler de var ama şampiyon yok… Gönül I ve 3 yaşında koşmaya başlayan Body Guard’ı bu söylediklerimize örnek gösterebiliriz. Gönül I; 1989 yılı I. İnönü Koşusu’nda Calandra’ya, Kraliçe II. Elizabeth Koşusu’nda Southern Dancer’a geçilerek ikinci, Gizmo’nun kazandığı Sakarya Koşusu’nda da üçüncü oldu. Bir yıl sonra, Seren I Koşusu’nu Cartekitt’e geçilerek ikinci, Kısrak Koşusu’nu dördüncü tamamlamıştı.

Arap atlarında ise durum farklı… Talih Özgen’in yarışseverler tarafından bilinirliği, Tuna ve Sava ile başladı, Volga II ve Tunca ile tavan yaptı. Gerçi bunlar buz dağının görünen yüzü… Öncesi de var, sonrası da… İlk Arap atı, 1982 yılı Çifteler Harası angajmanlı satışlarından aldığı Nazende I isimli dişi tay. Söylediklerimiz aklınızı karıştırmasın. Çifteler Harası ya da angajmanlı satışlarda dişi tay gibi, pek son yıllarda duyulmadık şeyler söylüyoruz.

Artık duymuyoruz ama bunlar yaşandı… Çifteler Harası TİGEM’e bağlandıktan sonra, Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü adını aldı. Yıllar boyu en iyi Arap atları oradan gelirdi. Hadi bunu bildiniz… Çifteler ve Karacabey haralarının, o yıllardaki angajmanlı satışlara dişi taylar getirdiklerini de anımsar mısınız?  Yanıtınız “evetse” buralarda eskisiniz demektir. Daha sonra bu uygulamadan vazgeçildi.  İşte o dişi taylardan birini Talih Özgen, 2 milyon 150 bin liraya satın alıyor. Nazende I’in (Hilalülzaman 54/75-27 Seyyare) yarış yaşamı uzun sürdü ve 4 yaşının sonlarında sahip değiştirdi. İzleyenler bilir, Cemal Türkmenoğlu’nun Elhan I adında iyi bir atı vardı. Nazende I’in anne kardeşi, 27 Seyyare’nin Doruhan’dan olan yavrusuydu.

1983 yılına gelince… Talih Özgen, Karacabey Harası satışlarının en pahalı 2. tayına 4 milyon 200 bin lira ödeyerek sahip oluyor. Kartacalı (Tulrab-68 Mebruke) adını verdiği bu tay, yarış yaşamına 4 yaşında C grubundan başlayıp, Talih Özgen’de 3 yarış koştu. Bu tayı aldıktan sonra, eniştesi Mümin Çılgın; “Yavuz Sarıkaya Uğurtay’ı satıyordu, onu alırdık.” diyor. Evet… Uğurtay’ın satılık olduğunu ve bu fiyata hatta biraz daha ucuza alınabileceğini, Uğurtay’ı anlattığımız bölümde okuyacaksınız.

45 Yılda bir gelen Atlar; TUNA ve SAVA…

Nehirler serisi, 1984 yılından itibaren yani Yüksel Sarıkaya’nın verdiği isimlerle başlıyor. Bizlerin anımsadığı Tuna ve Sava, Talih Özgen’in Karacabey Harası angajmanlı satışlarından aldığı taylar. 82 doğumlu olduklarına göre, biz şimdi yaklaşık 40 yıl öncesinden söz edeceğiz. Onlar daha dünyaya gelmeden Tuna ve Sava adına koşular düzenleniyordu. Bu kadar ileri görüşlülük elbette ki olmaz…

Adlarına koşu düzenlenen Tuna ve Sava 1937 doğumlu, “bizimkilerden” 45 yıl önce koşmuşlar. Yarış yaşamlarının uzun sürdüğünü o yılların gazetelerinden ve arada bir yayımlanan netice kitaplarından biliyoruz. Onları yarış pistlerinde izleyen sanırım pek kalmamıştır. 80 yıl öncesinin Tuna ve Sava’sı Karacabey Harası’nda yetişmiş, safkan Arap atçılığımızın unutulmaz aygırlarından Baba Kuruş’un yavruları. Tuna’nın annesi Sübeyhi 3 ile Sava’nın annesi Fındık 2’nin babaları Küheyletül Memduh da yetiştiriciliğimizde, kısrak babası olarak ünlü bir isim. Hani bir zaman makinesi olsa da, o günkü tayları bu günkü satışlara getirebilsek…

Tuna ve Sava, Tümgeneral İsmail Hakkı Tekçe’nin atlarıydı. Tekçe Paşa, Harp Okulu mezunu, Mustafa Kemal Atatürk’ün refakat subaylığını yapmış, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın kurucularından ve buranın alay komutanlığını da yapan değerli bir asker. Sert mizaçlı, devlete ve Atatürk’e olan bağlılığı ile tanınıyor.

Paşa’nın atlarıyla, Özdemir Atman’ın babası Ahmet Atman ilgileniyor. İkisi de İstiklal Savaşı’na katılmış silah arkadaşları. Ahmet Atman sadece Tekçe Paşa’nın değil, Mehmet Ali Yalım, Rıfat Baysal ve bir dönem ortak at koştukları Fikret Yüzatlı gibi asker kökenli diğer arkadaşlarının atlarını da hazırlayıp, koşuyordu.

Tuna ve Alaz

Bir Özdemir Atman anısı…

Yıl 1942, İstanbul yarışları…

Ahmet Atman işleri nedeniyle Ankara’da kalınca, kendi atlarıyla birlikte Sava ve Bursalı bir at sahibinin yarım kan Arap kısrağı Neriman’ı Özdemir Atman’a teslim edip İstanbul yarışlarına yolladı. Buraya bir not düşmek gerek. Özdemir Atman 18 yaşında… Sonrasını olayın kahramanı, Özdemir Atman’dan dinleyelim:

Altı hafta süren İstanbul yarışlarında, bu iki atla beş koşu kazandım. Sava’yı idmana aldığımda handikap kilosu 53’tü. İlk koşunu kazandıktan sonra Atıf (Esenbel) Bey 59 kilo verdi, onu da kazandık. Bir handikapa daha yazdım; 65 kilo verdi. Baktım Jokey Reşat (Mergin) geldi ve Albay’ın beni görmek istediğini söyledi. İsmail Hakkı Tekçe ile buluştuk ve karşıma oturdu;

– Baban nerde?

– Ankara’da.

– Bizim atlara kim bakıyor?

– Bizim atlara kim bakıyorsa, sizin atlara da o bakıyor.

– O kim?

– Ben…

Kimseden çekinmeyen ve böyle konuşmalara da pek alışık olmayan Albay, genç Özdemir’e talimatı verir:

– Bugün 65 kilo ile koşmayacağız.

– Atı ben idman ediyorum, siz ona karışamazsınız. Ben koşarım, beğenmezseniz yularından tuttuğunuz gibi alıp, istediğiniz yere götürürsünüz…

Komutan o anda yaşadığı şaşkınlık, belki de Ahmet Beyin hatırına, Özdemir Atman’a “pekiyi” der. Sava 65 kilo ile de kazanınca:

  • Ben seni bir şeye benzetemedim ama ne yaptığını biliyorsun. Ne halin varsa gör… diyerek oradan ayrılır.

Sava bu koşuları peş peşe kazanıp, dikkat çekmiş ama o yıllarda baş at, Bayram Palaska’nın bindiği Tomurcuk. Özdemir Atman devam ediyor:

  • Biz 65 kilo ile handikap koşuyu kazandıktan sonra, bütün açık koşuları kazanan meşhur Tomurcuk’a bulaştık… İki kere de onu geçip, atı Ankara’ya gönderdim. Sava ondan sonra bir yerlere geldi ve haraya aygır olarak gitti.

Özdemir Atman yaşadığı bu olayı; “O yıllar tam veletlik çağım, tam tersim…” diye anlatmıştı.

1937 doğumlu Sava; Rüçhan, Kuruş VIII, Hücum, Sabıka 9 gibi yavrularıyla Arap atı yetiştiriciliğimizin kuruluş yıllarındaki önemli aygırlardan biri. 1982 doğumlu Sava’nın büyük babası Tulyar ve onun da babası, “ilk” Sava’nın yavrusu Rüçhan. Tulyar’ın annesi Zahide 10 da Sava’nın yavrusu. Bu ilginç rastlantıya, iki Sava’nın 45 yıl sonraki buluşması diyebilir miyiz?

Yıl 1985… En Büyük Kim?

Talih Özgen Tuna VI ile Sava’yı 1984 yılı Karacabey satışlarından aldı. Sava 9,5 milyon lira fiyatıyla Karacabey’in en pahalı, o sezonun da 4. pahalı tayıydı. Tuna VI, 4 milyon lira. Tabii ki atlar fiyatlarıyla orantılı koşmuyorlar ama bu kez “en büyük kim?” ben karışmayacağım, kararı siz verin…

1985 yılı G3 Kazım Karabekir ve G3 Aziziye koşularını Tuna VI kazanırken ekürisi Sava bu koşulardan ikinci ve üçüncü ayrıldı. Alaz da G2 Satvet ve G3 Sezgin koşularını kazanırken, ekürileri geçti.  “Alaz bunları iki kere geçmiş. En büyük kim diye daha ne soruyorsun?” diyebilirsiniz ama acele etmeyin. Tuna VI da Alaz’ı, G3 Aziziye ve G1 Çanakkale Zaferi koşularında geçti. Durum sanki netleşiyor derken, G1 Hatay Koşusu; bu kez Sava birinci, Alaz ikinci… Tuna VI’nın yarış hayatı, tandon sakatlığı nedeniyle Sezgin Koşusu’nda bitti. Hatay ve Haralar’ı koşamadı. Baştaki soruya gelince… Ben bu tayları izledim, istatistikleri de karşımda. Karar verirken zorlandım diyemem.

Sava ve Alaz

1989 yılı ortalarında yarış hayatı biten Sava’nın (Tulrab-29 Kemiyetülırak) yavruları arasında Atak ve Sertan’ı izleyenler mutlaka anımsarlar. Tuna VI’ya gelince… Talih Özgen’in unutamadığı bir isim: “İki yıl önce aldığımız Nazende, 27 Seyyare’nin yavrusuydu. Tuna’nın annesi de 26 Seyyare. Bodrum’un annesi 16 Seyyare’nin yavrusu. Bu seçimlerde Mümin’in çok büyük katkıları oldu, beni yönlendirdi. Tuna’nın yarış hayatı kısa sürdü ve içimizde bir ukde (düğüm, yumru) kaldı. O arada…”  Tuna VI bizlerin de  “keşke biraz daha koşabilseydi…” dediğimiz yarış yaşamı sonrası, haraya gitti ve Zenginoğlu gibi bir yavru verdi.

Ve TUNCA…

Eküri 1985 yılını iki tayı ile zirvede kapattı ama bu işin kuralı, durmamak. Durursan, düşersin… Zaten Tuna VI’yı erken yitirdikleri için elde bir tek Sava kalmıştı. Talih Özgen, yine Mümin Çılgın’ın yönlendirmeleriyle, 1985 yılında Tunca ve Volga II’yi aldı. Böylece hem eküriyi güçlendirecek, hem de zirvedeki yerlerini pekiştireceklerdiÖnce Tunca’dan başlayalım…

Talih Özgen’in anlattıkları nerede kalmıştı? “Tuna’nın yarış hayatı kısa sürdü ve içimizde bir ukde kaldı. O arada…” dediği yerde kalmıştık. Devamı şöyle; “O arada biz Tuna’nın baba kardeşi, (Gazel 13 yavrusu) Tunca’yı aldık. Aslında onun alınışının çok ilginç bir tarafı var. Biz Tunca’yı almaya karar verdik ve Mümin’le tayı görmeye gittik. Bizden önce gelen, Bakırköylü bir grup atçıyla da orada karşılaştık. Onlar taylara bakmış, dönüyorlardı. Seyislere Cahide 53’ün tayına bakacağımızı söyleyince, önceki grup için tayı biraz evvel çıkardıklarını ama istersek çıkarabileceklerini söylediler. Mümin [Çıkarmanıza gerek yok, içeride görelim] dedi. Ahırın kapısını açtılar. Tayın arkası bize dönüktü ve sağrısı kapının girişini kapatmıştı… Mümin tayı görünce, [Tuna oysa kim bilir bu ne olur] dedi. Tuna 360 kiloydu, bu tay 455 kilo…”

Belli ki gösterişli bir tay ve satışta sıkı kapışma yaşanacak… Peki, orada karşılaştıkları Bakırköylüler grubu bu tayla niye ilgileniyordu? Sorunun yanıtını grubun “değişmez” üyelerinden Ömer Halim Aydın veriyor; “Tayın annesi 53 Cahide, bizim koştuğumuz Özay’ın tam kardeşiydi. Onun için almak istedik. Bilgisine güvendiğimiz kişilerle birlikte taya bakmağa gittik. Tayı çıkarıp dolaştırdılar. Dizinin iyi olmadığı söylenince almaktan vaz geçtik.”

Demek ki Mümin Hoca da “Tayı çıkarın, dolaşırken bir de biz görelim” dese, kim bilir bu hikaye nereye evrilecekti… Talih Özgen; “Olanlar bizim için avantaja dönüşmüş ama atı dışarı çıkarmadığımız için bunun farkında değildik.”  diyor. Doğru… Tayın dolaşırken görmediler, görenler ve tayı “görenlerden” duyanlar da alıcı olmaktan vaz geçince, Tunca 10 milyon 100 bin liraya gitti. Karacabey’in o yıl sattığı taylar arasındaki fiyatıyla 6. sırada.

Satıştan sonra da Talih Özgen ile tayı almaktan vazgeçen Bakırköylüler arasında ilginç diyaloglar yaşanmış. Talih Özgen; “Biz tayı aldıktan birkaç hafta sonra, arkadaşlarına onu almamalarını öneren abimizle karşılaştık. Bana da, [İnsan abisine sormadan o atı alır mı? Diz kapağı iyi değil, ondan yarış atı olmaz.] dedi.” Bu arada, Ömer Halim Aydın da Talih Özgen’e; “Neden böyle bir atı aldın?” diye sorunca bakın ne yanıt almış? “Biz bu tayı ahırın içinde görüp, beğenmiştik. Benim satıştaki ısrarım da, uğurlu sayımı taşımasından oldu!”  

Bazılarımızın uğurlu sayıları vardır. Şans oyunlarına düşkün olanlar bu sayılarla daha çok uğraşırlar. Biz de Talih Özgen’e, atın uğurlu sayısı nasıl oluyor diye sorduk; “Kimden öğrendiyseniz, ilginç bir ayrıntıyı yakalamışsınız… Doğrudur. Bazı tayları alırken haranın atların sırtlarına vurduğu kaşe numaralarına, annelerinin numaralarına bakar, bazı hesaplar yaparak onlardan sonuçlar çıkarırdım…”

Neyse… Birkaç ay sonra Talih Özgen ile tayın dizindeki kusuru gören kişi ahır komşusu olurlar:

  • Abi, sen bu tayın sol dizinin bozuk olduğunu söyledin ama biz bulamadık. Rica etsem, bana bu sakatlığı gösterir misin?
  • Aç ahırın kapısını…

Satış öncesindeki sakatlığı gören kişi, atın her yanını muayene edip, bu kez kusur göremeyince;

  • Siz bu atın dizine ne sürdünüz?
  • Hiçbir tedavi yapmadık…

Tunca çok özel bir at olduğu için anlatıyorum. Kim bilir buna benzer daha neler yaşanmıştır. Yanılgılar karar veren kişinin bilgi eksikliğinden değil, o yıllarda günümüzdeki gibi medikal görüntüleme, ileri tetkik olanaklarının bulunmamasından kaynaklanıyordu. Bizim at hastanelerimize ilk röntgen cihazları 1994’te alındığına göre, 10 yıl öncesini konuşuyoruz. Hiç unutmuyorum, Sadık Eliyeşil bir söyleşide; “Cartegena’yı yarış hayatı bitip haraya gönderdiğimiz yıllarda, Türkiye’ye gelen Ağa Han’ın veterinerine gösterdik. Gelişimini tamamlamadan erken koştuğumuz için atın eklemlerini bozduğumuzu söyledi. Şimdiki teknoloji olmadığından, iyi bir atı ziyan etmiştik.” demişti. Cartegena 2 ve 3 yaşlı dönemlerinde 8 yarış koşup, tümünü kazandı, Gazi Koşusu son yarışı olmuştu. İzleyenler bilir, ne attı ama…

Tunca’nın 3 yaşlı olarak yarış yaşamına 1986 yılı Kasım ayında başlayıp, sezonu iki koşu ile kapatması dizinden değil, moletindeki sorundan kaynaklanıyordu. İlk startını 12 Kasım günü İstanbul çim pistinde aldı. Elbette ki Talih Özgen o günü unutmuyor; “Atı hazırlamak için çok uğraşmıştık. Kazım’a (Yıldız) fazla sıkıştırmamasını söyledik. O tarihlerde Mümin Abi ile bir tatsızlığımız oldu, atları bıraktı. Haklıydı aslında… Böylece atlara Kazım binmeye başladı. Tunca A grubuna çıkıp, İstanbul’a geldikten sonra Mümin Abi’ye binmesi için ısrar ettim ama [Ben Kazım’ın altından at almam] diye reddederek, [Kime niyet, kime kısmet…] dedi. Mümin ve Kazım çok iyi dostlardı.”

Gerçekten de atçılık böyle bir şey; Mümin’e niyet, Kazım’a kısmet…

Tunca ile adeta özdeşleşen isim, jokeyi Kazım Yıldız’dı. 20 yarışın 19’unda o bindi. Bir kez, kötü hava şartları nedeniyle uçaklar kalkmayınca, Kazım Yıldız İzmir’e gidemedi ve ata Akın Özdeniz bindi. Elbette ki Kazım Yıldız için de unutulmaz safkanlardan biri; “Yarış koştukça göze batmaya başlamıştı. Tempo atıydı ve mesafe tutuyordu. Onun için koşuya ciddi tempo veriyorduk. Ayak uydurmaya çalışanlar dağılırdı.” 

Kazım Yıldız’a Tunca’nın belirgin özelliğini sordum; “Piste çıktığı zaman, durup etrafına bakar ve beklerdi. Hareketlenmesi için ısrar ederseniz, bir anda topuklar ve koşmaya başlardı. Devamlı çalıştırıcısı Orhan Kandur da bu huyunu bilir ona göre davranırdı.” Bindiği yarış öncesi Akın Özdeniz’e, Orhan Kandur İzmir’de olmadığı için kenterini yaptıran İsmet Tufanlı’ya bu huyu nedeniyle zor anlar yaşattığını da Talih Özgen’den öğreniyoruz.

Tunca’nın ilk yarışı 1000 metre maiden, 9 tay koşuyor. Start verildi ve 8 tay çıktı, Tunca ortalıkta yok… 7-8 boy sonra yarışa başladı. Onca emek ve umudun dibe vurduğu anlar… 400 metre sonra Tunca grubu yakaladı ama o arada harcadığı ve grubun içinde tutunmak için en az 500 metre daha harcayacağı gücü varın siz hesap edin… Sonra da sprint yaparak yarışı kazanacak; daha neler… Son 100’de sprinte başlayan Tunca; “Siz beni iyi tanımamışsınız” dercesine, koşuyu 4 boy önde kazandı… Talih Özgen sonrasını şöyle özetliyor; “O anda da sahada bir uğultu koptu.”  Bu da bir şey mi? Tunca bakın daha ne uğultular koparacak…

Oradan İzmir’in yolunu tutup, 1400 metrelik şartlı koşuyla sezonu kapattı. Bu kez çıktığı gibi liderliği alıp, yine kolay kazanmıştı. Rakipleri arasında da Atay, Taci, Mıh, Müge V gibi iyi isimler vardı. O yıllarda Arap atları A, B ve C olarak 3 grupta koşuyorlardı. Taylar da kazançlarına göre, 4 yaşından itibaren bu gruplarda koşmaya başlıyıp, yeterli kazanca ulaşınca A grubuna kadar yükseliyorlardı. Tunca 2 yarış kazandığı için, ertesi yıl C grubundan başladı. 1987 yılının 4 Ocak, 29 Mart arası C grubunda 4, B grubunda 4 olmak üzere 8 açık koşu kazanarak 10’da 10 yaptı ve İzmir’de A grubuna çıktı.

Böyle bir atın, handikap ya da şartlı koşularla kaybedecek zamanı yoktu… Beş hafta kadar dinlenip, A grubuna 1600 metrelik G1 TBMM Koşusu ile başladı ve 1:43.79 yaparak koşuyu rekor dereceyle kazandı. Son yarışı G1 Cumhuriyet Koşusu’nda da rekorunu 1:43.63’e geliştirerek bizlere veda ediyordu. Turbo 2009 yılı G2 Mohaç Koşusu’nda 1:43.61 yapana kadar, rekor Tunca’daydı.

Tunca

Mesafesi birkaç kez değiştirilen G2 Mohaç Koşusu, 1987 yılında 1800 metre olarak koşuldu ve 1:59.16 ile Tunca kazandı. TJK’nın sitesindeki istatistikler bölümünde, 90 öncesi olmadığı için, bu mesafenin rekoru 2:01.01 gözüküyor. Büyük olasılıkla Tunca’nın 1800 metredeki bu  derecesi de henüz yapılamamıştır. Bir başka örnek: Tekelioğlu 2100 metre rekorunu,  2004 yılı G3 Anadolu Tarım İşletmeleri Koşusu’nda 2:20.17 ile kırdı. 80’li yıllarda Çifteler Koşusu adıyla koşulan aynı yarışı, Tunca 2:20.19 ile kazanmış…

Derecelerin koşunun şartlarına göre oluştuğunu ve atların saate karşı koşmadıklarını biliyoruz. Yine de bu örnekler, bir safkanın her mesafede rekor dereceler yapabilmesi bir anlam, hatta iki anlam taşır… Birincisi; safkanın nitelikli olduğu için kolay geçilmeyeceğini, ikincisi ”sıkı” rakiplerle koştuğunu… Tunca’nın 6 aylık süreçte kazandığı koşularla şampiyon ilan edildiğini düşünenler, kimlerle koştuğuna bakmadan “dudak bükenler” olursa diye söylüyorum. Şunlarla koştu: Erbatur, Demirkır, Gürbatur, Albatur, Atlıer, Aknasip, Aloo, Timurbey, Kanatlı III ve daha niceleri… Zaten bu rakiplerle koştuğu için, o dereceler ortaya çıktı… Dikkat ettiyseniz, Tunca’nın 4 yaşından itibaren koşup kazandığı, 18 koşunun tümü açık yarış. İşin kolayına kaçmadan, en iyiler kimlerse onlarla koştu… Bizlerle, yani yarışseverlerle de arası çok iyiydi. 11 yarış 105 kuruş ganyan… Diğer yarışlarında, “daha doğrusu” Tunca’nın olduğu yerde, Tunca favoriydi…

1987 yılı sonunda, sakatlık nedeniyle Şampiyon’un yarış hayatı bitti. Talih Özgen; “Tandon sakatlığı… Tedavi için çok uğraştık, yurt dışından gelen veterinerlerle görüştük, çare olmadı. Bir yıl dinlendirdikten sonra piste çıkardık. İlk kenterinde ayağı kavis yapınca, haraya göndermeye karar verdik.” Böyle bir aygır adayını devlet harası almak istemez mi? Talih Özgen; “Devletten teklif gelmedi. Biz de atçı büyüklerimiz ve At Sahipleri Derneği’nin teklifi ile Tunca’yı sendika aygır yaptık.” diyor.

Devlet haralarının alıcı olmaması ilginç… Tunca, ilk sendika aygırımız oldu ve 1990 yılında aşımlara başladı. Joker, Uyalcan ve Bozdağ gibi yavrular verdi ama “doğal olarak” daha farklı performans bekleniyordu. Yavrularıyla olmasa da, İngiliz atı yetiştiriciliği yapan büyük ekürilerin,  sendikal hisselerle Arap atı yetiştiriciliğine de yönelmelerini sağladı.

Bayrağı VOLGA II aldı…

Talih Özgen ve Volga 2

Çifteler Harası satışlarından 17 milyon liraya alınan Volga II, sezonun en pahalı 2. tayıydı. Fiyatının neden 17 milyon lira olduğunu da, Talih Özgen’e sormak gerek; “Tay 13 milyon liraya bendeydi. Süleyman Sırrı (Turhan) Abi de padoğun karşı tarafında. Ayağa kalktı, bir şeyler söylüyor. Benim sol kulağım iyi duymuyor. Onun arttırdığını zannettim ve 17 milyon dedim. Meğerse Süleyman Abi, ben 13 dedikten sonra ayağa kalkıp, [ver, ver] diyormuş. Arttırmayı yapan da [Sattım, 17 milyon liraya Talih Özgen’de] dedi. Kendi fiyatımı arttırdığım için önceleri bana çok takıldılar. At şampiyon olunca da Talih Özgen işaretli at alıyor diyenler çıktı. 13’e alacağımız ata 17 milyon, aslında 4 milyon lirayı ata değil, sağır kulağımıza verdik…”

Tunca’nın performansı öne çıkınca, Volga II sanki onun gölgesinde kaldı. Talih Özgen; “İki şampiyon atım; Tunca 455 kilo, Volga 458 kilo ile en iyi yarışlarını koştular. İkisine de İngiliz atı yemlemesi yapıyor, 7 kilo yem veriyordum. Onları beraber çalıştırıyorduk. Tunca, hiçbir zaman Volga’ya hakim olmadı. Mümin Hoca [bunların biri kumcu, biri çimci] diyordu.”

Volga II yarış yaşamına Tunca’dan önce başlayıp bir koşu kazandı ve orada işaret fişeğini yaktı… Maiden’daki ikinciliği ve 3. kaldığı şartlı koşudan tam 6 gün sonra, G3 Kazım Karabekir Koşusu’nda; Atlıer, Kanatlı III, Kuşadası ve Cengizbey’i geçerek maiden’a veda etti. Bu atları ya anımsarsınız ya da adlarını mutlaka duymuşunuzdur. Sonrasında sakatlık nedeniyle uzun bir ara verdi. 1987 yılında Tunca “fırtına gibi” eserken, Volga II garaja çekilmişti…

“Kollarını bir türlü tedavi edemiyorduk. İzmir’de bir at cambazı tavsiye ettiler, Volga’yı kurtaran bizce o oldu.  Koyun postunu kesip, omuzlarına koydu ve bir hafta öyle bıraktık. Atın tüyleri döküldü, akıntılar oldu ama sonunda düzeldi. Tırnağın üzerinde de ufak bir çatlama vardı, tedavi ettik. Sürekli film çektirdik. Çatlak kapanınca da, ufak ufak idmanlara başlayıp, İzmir’e götürdük. Volga’yı at hastanesindeki hocalara gösterdiğimizde [Talih, bunun yarış hayatı bitmiş, haraya ver] demişlerdi, 4 ay sonra şampiyon oldu.”

Volga II, 1987 yılının 21 Ekim günü, 53 haftalık aradan sonra start aldığı 1800 metrelik koşuyu kazanarak “Anka Kuşu gibi” küllerinden doğarken; Tunca 4 gün sonra, G1 Cumhuriyet Koşusu ile pistlere veda etti. Bunun bir bayrak değişimi olduğunu “o günlerde” hiç birimiz fark edemedik… Volga bundan sonra, “çağladı da çağladı” ve 15 koşu hiç geçilmedi. 11’i kum pistte… Böylece, kum pistte hiç geçilmeden yarış yaşamını tamamladı. Çim pistteki 4 koşuda da, G2 Mohaç ve 2 kez G1 TBMM Kupası koşularını kazandı. 16. sınavı G2 Nigbolu Koşusu’nda start çıkışı hatalı oldu ve tekrarlandı. Sağ ön tırnağı çatlayan Volga II de bu koşuyla pistlere veda etti. Sahadan şampiyon olarak uğurlanan safkan; Ağakaraca, Beybora, Hastay, Aşkıner, Büyü, Sihir, Cansülo, Veziroğlu, Çapanbey, Tamerhan gibi “süper” atların babası…

Sonrasında; Aral, Aras I ve Arda V… Bunlar da Talih Özgen’in 1987 yılında aldığı göl ve nehirler… Sedat Okumuş’un bindiği Aras I, 2 kum, 2 çim yarış koşup dördünü de kazandı. İzmir Kum pistinde G3 Fuar Koşusu, İstanbul çim pistinde de G3 Kazım Karabekir ve G3 Aziziye koşuları. Sakatlanmasa ne olurdu, bilemeyiz ama bu üç tayın arasında, 19 milyon liralık fiyatıyla en ucuz isim Aras I… Aral da 1989 yılında B grubundayken, Volga II ile eküri koşup, G1 TBMM ve G2 Mohaç koşularını 4. tamamladı. O yıllarda Arap atları, bir üst gruptaki açık koşulara katılabiliyorlardı. Aral’a bu yarışlarında şampiyon jokey Süleyman Akdı binmişti. Talih Özgen’e bunu sorduk; “Aral TBMM Koşusu galobunda, Volga ile alay etti. Son 400’ü 25,5 olmuştu. Süleyman’a isterse Volga’ya binebileceğini söyledik ama [ona Akın biniyor] diyerek kabul etmedi.”

Bunca iyi at ve şampiyonlar… Şu dikkati çekiyor; Tunca’yı bir yıl, Volga 21 yarış, Aras’ı 4, Tuna VI’yı 6 yarış koşabilmek Talih Özgen ve ekibi için, onları yeteri kadar izleyememek de hepimiz için şanssızlık değil mi? Bazı şampiyonlar, ekürilerin simge isimleridir. Bazı şampiyonlar da “eküriler üstü” olurlar, onlar hepimizin atlarıdır… Tunca gibi, Volga II gibi…

Volga II
News Reporter

11 thoughts on “RÜZGAR GİBİ GEÇENLER-18 / Tuna, Sava, Volga ve TUNCA…

  1. Hiç unutmuyorum,Volganın ilk defa geçildiği Niğbolu koşusunda hipodromdaydım,hatalı start olmuş,yarış tekrarlanmış ve Foçalı kazanmıştı.

  2. Reşat bey merhabalar .öncelikle bu yazılar ve yarışçılık tarihimizi bize anlattığınız için çok teşekkürler.Benim naçizane bir ricam var sizden .Eski atlar ve fotograflısı sevdalısı olmama ramen bu arşivlere erişebilme imkanın var mı bilmiyorum ve pek sanmıyorumda.Bunun ile alakalı bir kitap yapsanız ve Alabilsek çok sevinirim saygılar

    1. Her şampiyon ata İngiliz deme ezberinden vazgeçin. Türk atçılığınin inşaatına topunuz mu kaçtı.

      90’larda uzun müddet Tunca’ya yakından bakma şansım oldu. Alakası yok İngiliz le. Eşgal olarak da, genetik olarak da Türk Arap atının muazzam örneklerindendir.

  3. 1978 den beri seyrediyorum Albatur, tunca akkor martı nihayet ama HAFİYE bir başka, hatırlamak lazım

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir